6 Eylül 2006

Erasmus ile İsveç - İlginç Gelenler

Etrafa dair :
  • Nerede olursa olsun, bir görevliyle ya da bir satıcı ile konuşmaya başladığınızda sizi istisnasız bir şekilde "hej!" şeklinde selamlıyorlar. Kasiyerinden, bilet görevlisine kadar hepsi.
  • Fiyat etiketlerinin neredeyse tamamında ürünün kilosunun fiyatı da mutlaka belirtiliyor. Ya da yumurta gibi bir şeyse tüm kutunun yanında tane fiyatı da veriliyor.
  • Fiyatlar ile ilgili diğer bir ilginç özellikse miktar olarak çok almak ürün fiyatına yansımıyor. Diyelim yarım kg ketçap 5 SEK(isveç kronu) ise 1 kg`lik olanın fiyatı da 10SEK oluyor, çoğu üründe gördüm bu olayı. Ama sanırım bizdeki daha güzel, insanı az da olsa düşünmeye hesap yapmaya yönlendiriyor :)
  • Çoğu insan oldukça ince giyiniyor, kasabada en sıkı giyinenin ben olduğumu söyleyebilirim sanırım, tamam biliyorum alışık bunlar ama bu kadar da mı alışık. Hele genç kızların neredeyse tamamı topuksuz, önü dışında her tarafı açık incecik terlikimsi şeyler giyiyorlar ki, üstümde montum ceplerim elinde onları görünce daha bir üşümüş hissediyorum kendimi sanki.Topuklu ayakkabı giyinen yok gibi nerdeyse, çok da uzun değiller ama sağlıklı yaşamanın önemini bilmelerindendir diyorum heralde. Çoğu da kapri (kaval kemigini açıkta birakan kısa pantolona denmiyorsa uyarın) giyiyor. Ne diyeyim, alla ıslah etsin.
  • 16. günüm, tek bir korna sesi bile duymadım, harika bir şey.
  • Araçların çoğu yeni ve dolayısıyla bakımlı, eski olanlarda çok iyi durumda. Hiçbirinde ufak bile olsa çizik ya da kaportada eziklik görmedim. İtalya`ya giderseniz bu dediğimi hatırlayın, beni anlayacaksınız (her aracın mutlaka bir yerinde çarpma izi vardı)
  • Dinledikleri müzik tam bir felaket, iğrenç pop şarkılarımızı bile değişmem bunlara. Kuzeyden çıkan o death metal grupları nerde acep?
  • Ulaşım inanılmaz pahalı. Tren ile 20 dk`de gittiğim 2 duraklık yer için aylık 580SEK karşılığı 116TL`ye aylık kart aldım, yuh dedim aylık akbilimiz aklıma geldikçe. Ve de sistem ahmaklık ötesinde, şöyle anlatayım: Aylık gitmek istediginiz bölge sayısına göre alınıyor, ben 4 bölge için olandan almak zorunda kaldım. Buraya kadar her şey güzel ama sonradan öğrendim ki sadece tek bir yöne doğru 4 bölge içindeki tren ve otobüslere binebiliyorum. İstanbul`a uyarlarsak şöyle oluyor: Taksim`den 4 durak öteye gitme hakkınız var ama bunun yönünü en başta seçiyorsunuz, eğer Beşiktaş`a doğru 4 durak gitmeyi seçtiyseniz aynı uzaklıkta bile olsa Mecidiyeköy istikametine gidemiyorsunuz, ya da Eminönü tarafına, sadece Btaş. Ayrıca 27km ve 4 durakık bir yol için gidiş dönüş 12YTL bayılmanız gerekiyor ki Taksim-Sarıyer otobüsü geliyor aklıma nedense .)
  • Okul dizüstü makinesi olmayana 3 yıla kadar dizüstü makine veriyormuş, yuh, ha bir de sonra istersen sana satıyormuş komik bir rakama. Ben de diyordum niye bu iranlıların hepsinde koca koca hpler var. Bu arada ilk gün sınıfa girdiğimde tek bir sarışın göremeyince oldukça yadırgamıştım ama sonradan hepsinin iranlı olduğunu öğrendim, geçen yılki elemanın dediğine göre o azıcık insanın arasında 50 tane iranlı varmış.
  • Tuvaletlerin küçük çeşmesi yok, bu kadar da kafasız adamlar.
  • Dersler için 4 gün sonunda edindiğim izlenim: Fazla yavaş ve basitten alıyorlar. Ayrıca sadece final varmış, onun da 2 telafisi varmış.
  • İsveççe kulağa hiç güzel gelmiyor. Almanca`ya çok benziyor, benim bile bildiğim ortak kelimeleri var ama kesinlikle Almanca gibi değil, çok çirkin, en azından duymak benim hiç hoşuma gitmedi. Ama neredeyse herkesin ingilizce konuşabilmesi ve okullarda fransızca ve almanca eğitimin olması gayet iyi sanırım.
  • Sokaklarda teki bir tane bile başıboş hayvan görmedim.
  • Suyu gazlı içtikleri için musluk suyuna talim etmek zorunda kaldım, neyse ki içiliyor.

1 yorum:

volkan dedi ki...

Malesef aynen öyle, tek bir ortak yanları bile yok. 85 Erasmus öğrencisi arasında aylık kullanan 6 kişi daha var, hepsi de bil muh. Digerleri okula bisiklet ile gittikleri icin aylık gibi bir ihtiyaclari kesinlikle yok, almanların da zaten arabası var. Yerel halkin cogu olmasada tahminimce yarısı bisiklet kullanıyor ama araç sayısı da azımsanamayacak kadar çok, yani dengede gibiler. Toplu tasima nufusa gore normal bir kullanim gosteriyor, aksam saatlerinde liseli olduklarini tahmin ettigim epey insan iniyor otobuslerden, tabi burda "epey" ile kastım kesinlikle bir 128 gibi değil :) Ama otobusler cogunlukla bos oluyor.
Trenler daha etkin kullanılıyor gibi, çünkü otobuslerin menzili kısıtlı, daha buyuk sehir ya da kasabalara ancak tren ile gidiliyor, ki sabah saatlerinde 6 vagonluk bir trenin tum ikili koltuk siralarinda en az bir kisi mutlaka oluyor, hesabi siz yapin artik :) Tabi asıl Malmö` ye gittiğimde olayın aslını anlayabileceğim, çünkü sonuç olarak burası küçük bir kasaba, geneli yansıtacağını sanmıyorum.
İranlıları tam olarak çözebilmiş değilim henüz, bir kere sordum "ne ayaksınız, niye bu kadar fazlasınız isvecte" diye ama tatminkar bir cevap alamadım. Ama onlar benim gibi değil, adamlar geldi mi 2 yıldan aşağı dönmüyorlar. Bunu da öğrenirim yakında
Düz ayakkabı konusunda bence de çok iyi yapıyorlar ama o soğukta nasıl yarısı açık giyiniyorlar anlamıyorum.
Kar yağarken kaşkol takmamam konusunda aklıma tek bir neden geliyor: Yanıma almayı unutmuşumdur .)