15 Eylül 2006

Erasmus ile İsveç - Helsinborg-Helsingör, Forsakar Şelalesi

Öyleydi böyleydi derken 3 gün sonra 1 ay olacak İstanbul`dan yola çıkalı. Peki alışabildim mi İsveç semalarına? O konu hala meçhul.

Gelelim en son yazdığımdan bu yana yaptıklarıma. 2 hafta önce, geldiğimiz gün bize verilen Kristianstad tanıtım rehberimsi dalganın dediğine uyup düştüm tek kişi yollara, neymiş efendim Skane`nin en büyük 2. şelalesiymiş, e yedik biz de. 27km`lik yolun ardından Degeberga diye bir köye ulaştım. Her tarafta olduğu gibi yeşilliği eksik olmayan ve de çok şirin müstakil evleri olan küçük bir yerdi. Yön tarifi tamamen içgüdüsel olan 1km`lik bir yolun ardından vardım şelalerine. Daldım ağaçların arasından, başladım yürümeye derenin kenarından; yürü baba yürü bir türlü görünmüyor şelale. Ara ara tabelalar denk geliyor ama sağ olsunlar İsveççe yazmışlar. Sonunda vardım ve hayallerim yıkıldı, çektiğim fotoğraftan da anlaşıldığı üzere ufak ötesi bir şelale için onca yol tepmiş, cumartesi günümü mundar etmiştim.

Geçen hafta ise durumum çok daha iyiydi. Çarşamba günleri olan partilere katılarak insanlarla tanışmanın verdiği avantajı kullanmış oldum; yurtta Anne isimli Alman bir hatun cumartesi 8 kişi 2 araba ile Helsinborg+Helsingör`e gideceklerini, onlara katılıp katılmayacağımı sordum. Kaçar mı, direk atladım tabi :)

Almanlar sağ olsunlar paso arabayla gelmişler. Sabah 9 itibarıyla yurdun önüne indim, birazdan ekibin kalanları da geldi, bir baktım eleman elindeki anahtarlıkla cıkcık diye yanımdaki bordo renkli, 2.0 motorlu, 1 önceki kasa Opel Omegayı cıklattı. Bir kurulmuşum ki yayla gibi arka koltuklara sormayın, 1.5 saat nasıl geçti yolda hiç anlamadım.

İlk durak tabi ki "Sound" olarak anılan bölgenin İsveç`te kalan kısmı yani Helsinborg`tu. Ama hiç bekleme yapmadan direk feribota atlayıp Helsingör`e yani Danimarka`ya geçtik. Çok şirin bir kasabaydı, bizim Kıbrıs Şehitleri`ni andıran caddelerdeki evler küçükken arabalarımı sürerken oluşturduğum kasabalardaki rengarenk evlere benziyorlardı. Bir süre gezinip asıl görülecek yere, Kronborg Kalesine gittik. Kale aynı AOE`deki kaleler gibiydi, duvarları, yanyana dizili topları ve çevresini saran su birikintisiyle birlikte bir anda ortaçağdaymışım gibi hissettirdi bana, yeniçerilerimle dalasım geldi etrafa(hey gidi age of günleri hey). Ekibin isteği üzerine (gerekçe çok pahalı olması) içerisini gezmeden ayrıldık.

Tekrar feribota binip 2. durağımıza, asıl geldiğimiz yere Helsinborga dönüşe geçtik. Feribotta çok enteresan bir anons vardı, turistler anlasın diyerekten heralde özellikle ingilizceydi; 20 dk`lik yolun ilk yarısı geçildikten yani Danimarka sularından çıkıp İsveç sularına girince içki içmenin kesinlikle yasak olduğuna dair bir anons. Çok tuhaf geldi bana, denizin ortasında bir anda içtiğin içki yüzünden yüksek bir ceza ödemek zorunda kalabiliyorsun ki yol sadece 20 dk. Gerçi İsveçlilerin içkiye bakış açılarından, ortalık yerde içki içmenin yasak olduğundan, ancak restoran veya barlarda içki içilebileceğinden bahsetmiştim sanırım. Neymiş, bu bir gelenekmiş onlar için; işlerini ayık kafa yapmak istiyorlarmış. Siz bir de partide içince ne hale geldiklerini görün, hepsi kuzudan kurta dönüşüyor bir anda. Gerçi sonuç olarak yaptıkları güzel bir şey, gündüz ayık kal gece dağıt, çevrene ülkene zarar verme, iş gücünden kaybetme. Ama içmeyi bilmiyorlar o ayrı :)

Helsinborg cidden harika bir şehirdi, çok güzel bir marinası ve her yere hakim harika bir kalesi vardı. Güneşin de yardımı sayesinde enfes manzaralar eşliğinde gezdik Helsinborg`u. Gerçi gezdik dediğime bakmayın, öyle cadde cadde her yerini karış karış gezmedik, marinadan çıkıp kaleye gittik sadece desem yeridir. Umarım tekrar gitme şansım olur, otobus ve trenlere ortak bakan firmanin, Skanetraffikken`in verdiği katalogta bir sürü yer vardı gezilecek, başka sefere inş.


Bu da Helsinborg`ta demirlemiş, varlığından bile haberim olmayan, "görünmez" bir gemi vardı. Şekline bakınca radar sinyallerini yansıtmayıp yutan bir yapıda olduğu gayet rahat gözleniyor. Millete içini gezdiriyorlardı, tam biz de gezelim dedik asker aga "gezi saati bitti kurban" dedi.



Fotoğraflar flickr hesabımı dolduracağı için (tabi biraz da picasayı denemek için) bir kısmını picasa`ya yükledim, ilgilenenlere duyurulur.

Hiç yorum yok: