29 Ağustos 2006

Erasmus ile İsveç - İlk Parti

Geçen hafta buraya geldiğimden bu yana anlatılacak çok şey var ancak hazır hadise daha tazeyken hemen anlatayım dedim, önceki kısımları daha sonra zaman zaman aktaracağım.

Aslında bu tam anlamıyla ilk parti değil, geçen cuma akşamı diğer öğrenci yurdunun bodrum katında bir "hoşgeldin" partisi verilmişti ancak aksiyondan uzak gayet sakin bir tanışma kaynaşma partisiydi, gerçi onda bile içip şapşallaşanlar olmadı değil. Sonuç olarak ciddi anlamdaki ilk parti dün gecekiydi.

Ciddi anlamda dedim çünkü hadise kampüsteki öğrenci birliğine ait bar-disko karışımı bir yerde yapıldı. Bu arada harç parası gibi bir hadise yok burda ama onun yerine öğrenci birliğine katılmak mecburi, bunu da 300SEK karşılığı yaklaşık 60TL ile yapıyoruz.

Saat 8 civarında yine diğer yurdun mutfağında bir "ön parti" ile başladı gece. Ben 9`a doğru vardım, hafiften bir içeri göz attım ama dumanaltı ortamın ve tanıdık birilerini görememenin etkisi ile içeri dalmaktan vazgeçtim. Sonra tanıdığım insanlar falan geldi, sonuç olarak saat 10a doğru parti mekanına -kampüse- doğru yola çıkış topluca başladı. Coğu bisikletlerine atladı, bir kısmı ise arabalarına. Benimse halen bisiklet bulamadığım için büyük bir problemim vardı, 2.5km lik yolu tek başıma yürümek zorunda kalacak gibi görünüyordum, derkennn alman arkadaşlar sağ olsunlar arabaları ile bırakmayı teklif ettiler. Almanlar sağ olsunlar daha önce de beni 2 kez bırakmışlardı, bir tanesi bir A170 ile diğeri de bir passat ile. Ancak bu sefer ufacıcık, sarı bir mini`ye doluşmak zorundaydık. Uzun elemanı öne oturttuk, biz de 3 kişi arkaya tıkıştık. Yanımdaki çiftin ikisi de en az ben kadar uzunlardı, manzarayı düşünün artık :) . Neyse ki yol 5dk sürdü sadece.

Kapıda 15-20 kişilik bir sıra var, ancak erken geldiğimiz için bisiklet ile gelen erasmus tayfasının diğer üyelerini bekliyoruz. Yanımda 3 Alman bir de Çek var. Almanlar`ın ikisi kız, birisi aracın sahibi zaten. Bizi getiren Alman kızın elindeki plastik su şişesinin (tabi ki su yok içinde .) ) de etkisiyle bir içki muhabbeti açılıyor. Elemanlar kendi aralarında biraz takıldıktan sonra bana sarıyorlar, "sen içmiyor musun?" diyerekten ve direk şişeyi bana uzatıyorlar. Zaten bu adamlar hep böyle, hem kendileri içiyor hem etraflarındakiler içsin istiyorlar. Geçiştirdik artık bir şekilde. Daha sonra "Timur" isimli bir yahudi alman geldi, Türk olduğumu öğrenince kendi isminin "demir"den geldiğini söyledi ve benden teyit bekledi ancak kendi adıma konuşmak gerekirse böyle bir şeyden haberdar değildim ki bu gün yaptığım araştırma sonucu Türkler bu konuda pek haberdar değil ama yabancı siteler destekler vaziyette. Timur Devletinin hükümdarı olduğundan bahsettik biraz, kafa birine benziyordu. Yahudi olmasından dolayı 1900lerin başında büyük büyük dedesinin Ukrayna`ya göç ettiğinden bahsetti.

Daha sonra yanımıza bir Alman daha geldi ve Alman arkadaşlarıyla Almanca konuşmaya çalıştı ama konuştuğu kişi inatla ingilizce cevap verdi elemana, tatli bir tartismaya tutuştular. Bu arada oldukça çok Alman var erasmus ile gelen ve özellikle benim kaldığım yurtta toplanmışlar sanki. Çoğu zaman kendi yararlarına olması açısından ingilizce konuşuyorlar ancak bazı zamanlar mutfağa doğru yaklaştığımda almanca kelimlerin havada uçuştuğuna denk geliyorum.

Sonunda herkes geliyor ve sıraya geçiyoruz. Bu ilk parti ücretsiz olduğu için sadece kimlik kartlarımıza bakıyorlar. Önümdeki herkes ne gösterirse göstersin çat diye geçiren güvenlik görevlisi benim ehliyeti yarım dakika inceliyor, yaşımdan emin olmak istedi heralde. Mont gibi şeylerle içeriye girmek yasak, hepsi vestiyere teslim ediliyor. Ve artık bizim için de parti başlamış oluyor.

Şansıma girer girmez canlı müzik denk geliyor. 4 kişilik ve üniversiteden olduklarını düşündüğüm gençler kendilerini kaptırmış biraz yerel biraz popüler şarkılardan çalaraktan ortamı çoşturuyorlar. Sahnenin tam karşısında bir bar, arada da dans pistinden oluşan bir mimarisi var. Barın yanından arka tarafa, daha ufak bir salona ve diğer bara ulaşılıyor. Ayrıca sigara içenler de bu taraftaki bahçemsi yere yöneliyor.

Grubun sahneden inmesi üzerine disko denen yerlerden tiksinmemi sağlayan unsur -dj- çıkageliyor. Hiç sevmediğim kavramlar dj ve remix denen şey. Müzik dediğin canlı icra edildiğinde zevk veriyor bana. Eleman başlıyor İsveç esintili şarkılar eşliğinde gecemin içine etmeye. Gerçi ortama uymayan benim ama olsun, bu blog benim, her şeyi kendi açımdan yazarım :) .Kısacası grup eşliğinde ne idüğü belirsiz bir bira ile tempo tutan ben hafiften bir köşeye doğru çekiliyorum. Ara ara daha önce tanıştığımız erasmusdaşlar geliyor, yanlarındakilerle tanışıyoruz, gürültü patırtı, biralar... Öyle geçiyor işte gece. Bu arada bu yabancılara "volkan" dedirtmek ne zor işmiş yav, hayır içinde ne "ı" var ne "ğ", yine de çıkaramıyorlar. Hoş, ben de uzun bir süre Charlotte`ın Fransızca versiyonunu çıkaramadım. En güzeli Çinliler. 2 tane tanıştım:Birinin adı "Su" diğeri "Tin Tin". Harika ya :)

Bahsetmeden geçemeyeceğim bir diğer olay ise "dans" mevzusu. Bir film vardı "Along Came Polly" diye, Jennifer Anniston ve Ben Stiller oynamıştı. İmdb`den 5.8 alsa da benim hoşuma giden bir komediydi, özellikle 2 ye 2 basket maçı yaptıkları 2 sahne var ki Atakan ile kopmuştuk ki yine izlesem yine koparım. Tabi ben şimdi buralara neden geldim; hemen bağlıyorum: İzleyenler bilir, bir sahnede Jennifer Anniston bir dans kulübünde ispanyol bir eleman ile sarmaş dolaş, oldukça yakın temas içeren bir dans icra ediyordu. Bunu izleyen Ben Stiller`ın bu dansla ilgili hoşuma giden bir lafı vardı: "Dirty dance". Evet dün geceki hadise de aynen bu şekildeydi, "dirty dance". Tabi hemen herkesi yakmayayım burdan ama gördüğüm birkaç örnek durum genele yaymak için yeter bir şekildeydi. Oldukça detaylı yazıyorum son 2 seferdir ama bu sefer detaya giremeyeceğim malesef, hayır zaten bir tişört vakamız var, bunları da anlatırsam damgalarlar valla :) Zaten anlatacak bir şey de yok, hepimiz anladık konuyu değil mi? :P
Kalkıp şimdi kimse bana "ne var ki bunda? biraz batılılaş ya da modern ol" tarzı yorumlarda bulmaz heralde değil mi? Sevdiğin insanla ya da tanışıp iyi vakit geçirmek istediğin bir insanla dans etmek elbette ki çok güzel ama işin b*kunu çıkarmanın da alemi yok ki. Ben anlamam kardeşim, bana ters, bize ters, akla mantığa doğru olduğuna inandığım her şeye ters. Bu kadar laf ettik, tutup biz de alet olurmuşuz böyle bir şeye, hayır İsveç kızları hakkaten çok güzel, yani yiğidin hakkını yememek lazım :p (Şaka tabi ki, sözlerimin her daim arkasındayım)

Bu arada geldiğim gün tanıştığım sevgililer haklıymış. Bu İsveçli`ler çok utangaçtır ama sen bir de onları içince gör demişlerdi. Bir gün yolunuz düşerse (ki inş ben burdayken olur o :D ) sakın sokakta gayet sakin bir tavırla dolaşmalarına aldanmayın, içince oldukça hareketli bir yapıya bürünüyorlar.

Disko kültürüm pek yoktur, pek gitmişliğim olmadığından olsa gerek, o bakımdan bir şey soracağım: Bir insan diskoda üzerine plastik bir tabak asıp içine ismini ve birkaç şeyi daha yazmaya neden gereksinim duyar ki? Enteresan geldi paylaşmak istedim. Ayrıca sanırım bu elemanlar öğrenci birliğindendiler( tabaklar belki bunu anlatmak içindi), çoğunun üzerinde komik sarı bir tulum vardı ve dans etmeyenleri gaza getirmekle uğraştılar tüm gece.


2ye doğru çalan romantik 1-2 parça gecenin sonunun geldiğinin habercisi gibiydi. Bu şarkıların da bitmesi ile ilk partimiz sonra ermiş oldu.

Dönüş yolu ise o anki en büyük kaygımdı, beni getiren elemanlar ortada yoktu ve bisikletim de yoktu. Tam tabanvay olaraktan takilmaya başlamışken beni karşılayan Yunan arkadaşın Almanya`dan buraya bisiklet ile ziyarete gelen arkadaşlarından biri imdadıma yetişti. Yasak olmasına rağmen beni selesine aldı ve bu sayede yürümekten de yırtmış oldum. Ama eleman kaldırımın birinden bir indi ki sormayın, kuyruk sokumum hala acıyor.

Son olarak bir şey geldi aklıma. Türkiyeli olduğumu söylemeden önce neredeyse istisnasız herkes İspanyalı olduğumu düşünüyormuş, bunu da İspanyol bir kızın bile beni vatandaşı sanması sonrası öğrendim. Dershanede beni Fransız sanan arkadaştan sonra bu da ikinci vaka oluyor sanırım. "Türküz biz kardeşim, benzemeyiz kimselere hulennn" diyerekten bu uzun girdinin bir son bulması için "publish post" tuşuna basıyorum.

Hiç yorum yok: