18 Mart 2007

Geldim Geleli

Gittim gideceğim, geçti geçiyor derken Istanbul`a geldim de 1.5 ay oldu neredeyse. E baktım ne zamandır da yazmamışım, böyle bir şey yazayım dedim. Geldim geleli neler yaptımmm....

FBM ekibi ile eğlenceli ve beklenmedik şekilde kalabalık(Dayı[Burak], Takuçin, Şirine, Gizem, Ali, Erdem, Chi. Neredeyse tam kadro) bir gün geçirdik. Havanın soğuk oluşu ve İsveçler`de bile hasta olmayan bünyemin Istanbul` a yenik düşmüş olmasına rağmen çok keyifli bir gün oldu. Misket şarap evi için Şirine`ye teşekkürlerimi iletirim(ablanın burnuna estetik diyenlere de sevgilerimi iletirim :P )

2 basket maçına gittik. İlki Efes-Telekom idi. Telekom` un davetiye dağıttığı hatta Ankara`dan bile izleyici ve futbol taraftarı(Ankaragüçlüler) getirdiği maça Atakan+arkadaşı ve ben olmak üzere 3 kişi katıldık davetiyelerimizle(sen ne alaka diyen lapinler için bkz. "valide" diyorum). Efes`i avrupa maçları dışında asla desteklemeyen biri olaraktan Telekom için bağırmaya başlamam(ız) çok uzun sürmedi. Ancak tezahürat yapanların(özellikle Ankaragüçlülerin) bir yerde toplanması sonucu ilk yarısı görece sessiz geçen maçta bağırması muhtemel tiplerin aralara serpiştirilmesi(helal olsun diyorum, Efes taraftarı bunu bir kez bile yapamadı benim bildiğim) sonucu 2. yarı muhteşem bir şekilde başladı. 9 sayı gerideki Telekom arkasına aldığı inanılmaz destekle bir gaza geldi ki fark direk eridi, e biz de havaya girdik tabi. Ama sonuç olarak ne oldu, Telekom yenildi tabi. Yine de oldukça keyif aldık diyebilirim, Telekom`un kaldıysa eğer diğer Istanbul takımlarıyla olan maçlarına da gitmemiz muhtemel gibi(böyle seyirci desteği olursa tabi)
2.maç Efes-Prokom maçıydı. Oldukça kalabalık bir kadro ile gittik: Uzuuun zamandır görüşemediğimiz Damlalar ve Leo ekipleri, yine uzun zamandir görmediğim Doğan ve arkadaşları Gizem+Özgün ve çekirdek kadro Atakan+Inci+ben. Yaklaşık 15 kişiydik kanımca. Tabi yine ne oldu, sadece 3 kişi bağırdık diğerleri izledi(gerçi konfeti yağmurlarını takdir etmemek mümkün değil :D ). Ah ulen ah nerde o 6 kişi gidip deli gibi tezahurat yaparak coştuğumuz, Japonya`ya karşı 2-0 geriden 3-2 aldığımız Universiade Erkekler Voleybol Final Maçı. Öyle bir maç daha göremeyiz heralde. Neyse dönelim Efes`e, aslında dönmeyelim direk kapatalım mevzuyu, Polonyalı tiplemelere maç verdik hem de uzatmaya götürmemize rağmen ya ben daha ne diyeyim?(aklıma geldikçe deliriyorum nerde Efes`in ben Izmir`deyken oynadığı oyun nerde şimdiki Efes). Asıl üzüldüğüm nokta ise maça kendimi deli gibi kaptıraraktan ne maç öncesi ne maç sonrası ne zamandır göremediğim Damlalar ile adam akıllı muhabbet edemeyişimiz oldu, daha sonra telafi etmek ümidiyle diyeyim.

2 Konsere katıldık en sağlam iki gözdem Atakan+Inci ile. Önce şubat başı daha İsveç`ten gelir gelmez Pentagram`ın 20.yıl kutlamasını gerçekleştirdiği konsere gittik. Tek kelime ile muhteşemdi, Slayer`ın angut ışıkçısının gelip ders almasını şiddetle öneririm. Pentagram gibi eski bir grubun konseri olmasına rağmen oldukça genç bir dinleyici topluluğu vardı, ortalama Atakan kadardı nerdeyse. Ancak gençlik ufaktan zıvanadan çıkmış gibiydi, böylesine bir dumanaltı hayatımda görmemiştim. Delicesine koyu makyajlar, simsiyah kıyafet ve saçlar, çoğu henüz konser başlamadan kafayı bulmuş tiplemeler... Mantık olgumu konu dışında bırakınca görsel açıdan hoşuma giden tarafları olsa da henüz tasvip edemeyeceğim bir görüntüydü. Her şeye rağmen harikanın ötesinde bir konserdi benim için, eski albümlerinden çalmayı abarttıkları anlar dışında fazlasıyla keyif aldım.
Diğer konser ise Kurban+Çilekeş konseriydi. Bilet işini son ana bırakıp da bilet bulamamışlığın verdiği sinir bozukluğuyla gittiğimiz Efes-Telekom maçının çıkışında bir anda gaza gelen biz(tabi ki Atakan+ben) hemen Incik`e seslenme ve ardından gelen olumlu cevabın da etkisiyle tuttuk Bostancı Gösteri Merkezi`nin yolunu. Aklımız sıra karaborsa bilet alacaktık. Geç varışımız yetmez gibi bir de mal mal vakit geçirdik kapı önünde, sonra bir anda gişede bilet satıldığını öğrenerekten apar topar 3 bilet alıp daldık içeri. Gerzek ötesi bir şekilde koltukların büyük bir kısmının davetlilere(tiyatro izler şekilde Kurban+Çilekeş izleyen organizmalar) ayrıldığını görerekten Pentagram`daki harika yerimize geçemeyeceğimizi anlamanın hayal kırıklığından çabuk kurtulduk ve Çilekeş`e ayak uydurmaya çalıştık. Sahne başarımları kesinlikle kayıtlarından daha iyiydi. Ardından sahneye Kurban çıktı ve bildiğimiz sevdiğimiz eşlik edebildiğimiz şarkılar (hele ki ilk 2 şarkıyı kafadan tahmin edince daha bir hoşuma gittiler) zamanıydı artık. Daha sonra sahne hafiften karıştı, eleman sayısı artmaya başladı, noooluyor dememize kalmadı ki bir anda hem Kurban hem Çilekeş aynı anda çalıp söylemeye başladı. İlk kez rastladığım bir hadise olaraktan çok hoşuma gitti benim, hele ki iki davulun aynı anda çalışını izlemek ayrı bir zevkliydi. Genel anlamda gayet eğlendiğimiz hadisede anlam veremediğimiz tek şey Kurban`ın "Yalan"ı çalmayıp sadece bize söyletmesiydi(Aklıma geldi yine dellendim iyi mi, olacak iş mi yani yaptıkları).

1 yıllık bir aranın ardından Almanca`da kaldığımız yerden başlanamayacağını gördük. Yine aynı şekilde 1 yıllık bir aranın ardından latin danslarına tekrar başladık 2. kur olaraktan, 2 hafta geçti halen hatırlama evresindeyiz :)

Safranbolu ve Amasra`ya harika bir gezi yaptık. Detaylarını burdan
ve şurdan okuyabilirsiniz. Tek söyleyeceğim halen bozulmamış yerlerin kalmış olduğu; Safranbolu harika bir yer. Ya da bir şeyler daha ekleyeyim, dillere destan kızlarını göremesek de(Dışarıya kaptırmamak için haftasonları dışarıya çıkmadıkları savında birleştik) yöresel tatlılarından tadamasak da şirin evleri, temiz havası, bakımlı müzeleri, yörük küyü, doğal güzellikleri, sıcak ötesi insanları ve esnafı ile kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Safrandan yapılan lokumlarını ise anlata anlata bitiremem heralde, kolilerce almadığıma nasıl pişmanım anlatamam, burada yediğimiz lokumların tam anlamıyla hikaye olduğunu glikoz yerine şeker kullanılması sonucu boğazımda en ufak bir yanma bırakmayan safranlı lokumları yiyince anladım. Ayrıca kaldığımız Turgut Reis Konak`ta da harika ağırlandığımızı belirtmek isterim. Tabi bu kadar eğlenmemizin diğer bir nedeni de Porticik Burak`ın zaten kopası olan tur ekibini gaza getirmesi ve konağa gelen müzisyen abinin etkisiyle coşmamızdı(aylardır içimde ukde olan[Yunan partisinde halayın nasıl çekildiğini erasmus ekibine ve yunanlara göstermem dışında] halayımı da çektim zeybekimi de oynadım[layığıyla olamasa da]) mutlakaki.

Can dostum güzel insanlar birliği geleneksel Hacisoft (C++0x, Deli Doğu, Smm) toplantılarımızı da gerçekleştirerekten tekrar Istanbul`da oluşumu kutlamış oldum diyebilirim. Hatta bugün de toplanaraktan güzel havayı değerlendirmek adına Pier Loti`ye taşıdık toplantımızı. Kanlarına girmem üzerine Jhi+Zeynep`i de ekibe kattık ki harika bir gün geçirmiş olduk(Her ne kadar sürekli yorgun oluşumu yüzüme vurmalarına rağmen ["çok yoruldum, çok daraldım; bir kendimden geçir beni" diyesim var bu ara])

Taa Kristianstadlar`da markette denk gelerekten tanıştığım Ateş ailesinin bazı işlerini halletmek için Istanbul`a gelen babası Birol Abi`ye Ali Sami Yen`in önünde denk gelmem ise en ilginç hadiseydi sanırım.

3-4Martta her yıl bir önceki yılını aratan Özgür Yazılım ve Açık Kaynak Günleri`ne katıldım. Pek anlatasım yok, zaten okumak isteyen de yoktur eminim ki .)

Hepsinin isimlerini hatırlayamasam da harika bir dizi tiyatroya(INISHMAANIN SAKATI, Kaçamak, Kır) gitme şansım oldu. Poyrazoğlu Tiyatrosunun Tak Tak Takıntı oyunu kesinlikle en çok beğendiğimdi. Üstelik 14 Şubat`a denk gelmesiyle güzel de bir 14Şubat geçirmiş oldum ailemle :) (bir de 3 yıl önce Özge`nin konserine gitmiştik 14Şubat`ta o da güzel olmuştu) Yine Poyrazoğlu Tiyatrosunun diğer oyunu "Ben eskiden küçüktüm" de aynı şekilde harika bir oyun, birçok konuda harika göndermeler içeren ve Zeki Müren`den İsmet Ay`a birçok değeri bilmediğimiz hikayelerini anlatarak anan mutlaka izlenemesi gereken bir oyun.

Yapamadıklarımın arasında ise BAL`dan dostlarım Halit ve Umut`u halen göremeyişim oldu. En kısa sürede telafi edeceğim sanırım.

Aklımda kalanlar bunlar olmuş...

1 yorum:

İnci Üsküplü dedi ki...

Ne kadar çok şey yapmışız böyle. Bencede Misket için tekrar tekrar Şirine'ye teşekkür etmek lazım çok sevdim ben orayı.
Maça gitmemizde iyi olmuş kaybetsekte yeni arkadaşlar edinmiş olduk hemde dansdaş:D Sayelerinde çarşamba günleri daha da eğlenceli geçer oldu. Her ne kadar beni manastıra götürmese de sevdim ben Doğan'ı.:D
Konserlerin ikiside güzeldi sigara dumanları haricinde. (Bu arada o kısmı okurken nedense sefindirik oldum:) ) Hele hele dediğin gibi iki bateri olması hadisesi ayrı bir konu. Özellikle söz konusu grup bateri çalmaya özenmemin sebebi olan grup olunca.
Almanca olayını yazmasan olmazdı demi? Hırs yapıp çalışayım diye yapıyorsun bunu değil mi?
Pierre Loti için tekrar teşekkür ederim. Her ne kadar o gün aramızda olmasan da çok güzel bir gündü.