ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ
İZMİR ŞUBESİ
Bizler; "Yargıtay'da tanıdığı bulunmayanlar,
Böyle bir arayış içerisinde olmayan hukukçular" tepkimizi ve görüşlerimizi kamuoyuna açıklama gereği duyduk!
Mahkemelerin görevi 'insan hak ve özgürlüklerini korumaktır.'
Yargı organı, hak ve özgürlükler için tehdit oluşturamaz!
Yargıtay Başkanının, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanındaki suçlar için tutuklulukta geçebilecek süreyi on yıl olarak açıklaması kişi hak ve özgürlüklerine yönelik bir tehdittir.
Hiçbir hukukçu, hiçbir kanun maddesini, konuluş amacına, anayasal ve ulusal üstü hukukun güvencelerine aykırı olarak yorumlayamaz.
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü düzenlemesini içeren anayasa 11. madde;
'Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.'
Kanunlar anayasaya aykırı olamaz demektedir. Yargıtay başkanının bu düzenlemeyi bilmeden görev icra etmesi mümkün değildir.
Masumluk kuralını düzenleyen anayasanın 38. maddesi;
'Hiç kimse aleyhinde verilen kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü olmaksızın suçlu kabul edilemez ' düzenlemesini içermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6/2 maddesi de aynı doğrultuda güvence getirmektedir.
On yıl tutuklu olarak yargılanmasına peşinen onay verdiğiniz bireyin, masum sayılma hakkını nereye koyuyorsunuz? Bir de masum saymasaydınız ne yapacaktınız?
Anayasanın kişi güvenliğini düzenleyen 19. maddesi;
Tutuklanan kişilerin makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama sırasında duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. (7 ve 8. fıkralar)
İşte Yargıtay, anayasa kuralında düzenlenen kısa sürenin on yıl olabileceğine hükmetti!
Hükümet ise; her türden muhalefet hareketinin yargılanabildiği özel yetkili ağır ceza mahkemelerine peşinen ve cömertçe sunulan on yıl tutuklu yargılayabilme yetkisinin keyfini sürüyor.
Yargıdaki kutuplaşmanın her iki kutbu, konu bireyin (muhalefet etme bilincine ermiş, gerçekten birey olabilmiş bireyin) hak ve özgürlüklerini ihlal edilmesi olunca birleştiler.
Despot bir anlayışta buluşan hükümet ve Yargıtay şunu göz ardı etmemelidir.
Tutuklama bir tedbirdir!. Bu tedbir amacını aşkın şekilde, henüz hükmedilmemiş bir cezanın infazı niteliğinde uygulandığı için bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal ettirilmiş ve AHİM kararları doğrultusunda tutuklamaya bir üst sınır getirilmesi zarureti doğmuştur. Kişi hak ve özgürlüklerini korumak için getirilmiş üst sınır, bu hak ve özgürlüklerin gönül rahatlığı ile çiğnenebilmesini sağlayan, hakimin elini peşinen rahatlatan bir tavan olarak görülemez.
Dün de bireylerin hak ve özgürlükleri için bu mücadeleyi verdik bugün de veririz. Biz bundan yılmayız!
Ancak toplum sürekli olarak kazanımlarını yok sayan bir fasit daireye hapsedilir, hep başladığı yere dönerse; yasalara, yargıya, demokrasiye inancını yitirir ise bundan korkmak gerekir.
Bu toplum, kişi hak ve özgürlüklerini yok sayan on yıl tutukluluk süresini makul gören hatta yetersiz bulan bir anlayışı kabul etmek ya da elinden kan damlayan canilerin sokağa salınmasını seyretmek arasında bir tercihte bulunmak zorunda bırakılamaz!
Bir dava neden on yılda bitirilemez?
CMK 102. madde tartışmaları esnasında ilk kez televizyon kameraları, basının ilgisi Yargıtayda bekleyen dosyalara çevrildi, gözler önündeki bir perde indirildi.
Yargıtayın bir yıl içinde karara bağladığı dava dosya sayısı harcanan mesai saatine bölündüğünde, bir dava dosyasının karara bağlanabilmesi için yalnız altı dakika süre harcandığı gerçeği ortaya çıktı.
Yerel mahkemede yıllarca süren davanın Yargıtay incelemesine ayrılan süre yalnız altı dakika!
Biz, bu açıklamayı yapan hukukçular 'Yargıtaydan tanıdığınız var mı? sorusundan muzdaribiz' Yok. Böyle bir arayışımız olmadı olmayacak.
Fakat dosyasının incelenmesi için yalnız altı dakika ayrılan vatandaşın, bu incelemenin layığı ile gerçekleşmesi için bireysel olarak farklı yol ve yöntemi aramaya mecbur bırakılmasına ne denmeli?
Dosyası olağan seyir içerisinde altı dakikada incelenen uğradığı ağır mağduriyet giderilemeyen adli hata kurbanı bireylerin durumuna ne denmeli.
Anayasanın 141/3 maddesinde; "bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" düzenlemesine karşılık Yargıtay'ın istisna sayılabilecek bazı dosyaları dışında "toplanan delillere göre usül ve yasaya bir aykırılık görülmemiştir." içeriğindeki genel gerekçesine ne denmeli.
Biz bu ülkede adaletin gerçekleşmesi için emek veren, çalışan, üreten hukukçular Alaattin Çakıcı adlı mafya liderinin Yargıtayda aleyhe verilen bozma kararının, yurtdışına kaçışını temin etmek üzere kendisine derhal ulaştırıldığını unutmadık.
Neşter 2 adlı suç soruşturmasında yargı kararı ile telefon dinlenmesine takılanların kimler olduğunu unutmadık.
Yüksek Yargının 'her kurum ve kuruluşta yanlış yapanlar olabilir, önemli olan bunların yargıya hesap verebilmesidir.' Anlayışı yerine tesadüfen dinlemeye takılan "yargı mensuplarının" haklarında dinleme kararı olmadığı için elde edilen verilerin delil olarak kullanılamayacağına dair, içtihadını da unutmadık. Aynı kriterin "sade vatandaşlar" için uygulanmamasını" ise içimize sindiremedik.
Adalet alınır, satılır bir meta değildir.
Adaleti lüks tüketim maddesi olarak düşünemiyoruz.
Bu toplumdaki her bireyin hak ve özgürlüklerinin korunması için son sığınağı olması gereken adaletin ancak tarafsızlık, eşitlik, şeffaflık ve hızlılık ilkelerine riayet edildiğinde gerçekleşebileceğine inanıyoruz.
Ana muhalefet partisinin uzun süredir tutuklu yargılanan, kamuoyuna mal olmuş bazı isimleri tedbir niteliğinden çıkmış tutuklamanın devamı kararlarından korunmak adına millet vekili adayı yapması gibi kişisel cingözlükler peşinde de değiliz.
Biz, adalet teşkilatının dava başvuru harcı, karar harcı, icra tahsil harcı adı altında tahsil etmekte olduğu paralar ile mevcut sistemden on kez daha donanımlı bir sistemi kurmanın mümkün olduğunu biliyoruz.
Adli Tıp Kurumu'nda çalıştırılan uzman sayısının artırılmasından, Hakim ve Savcı sayısının arttırılmasına, bilgi donanımı tam personel istihdamına kadar her alanda çok daha iyisini yapacak ekonomik gücün mevcut olduğunu biliyoruz.
Şeffaf toplum özlemimizin bir gereği olarak adalet teşkilatının elde ettiği gelirlerin nerelere aktarıldığını öğrenmek istiyoruz!
Herkesi, temel hak ve özgürlüklere dair tehdit, kimden gerilse gelsin sesini yükseltmeye davet ediyoruz!
25 OCAK 2011
ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ
İZMİR ŞUBESİ